İstanbul’un yoksul bir semtinde kızı, damadı ve torunuyla birlikte yaşayan Sevim, uzun yıllardır Ayten adlı zengin bir kadının evinde gündelikçi olarak çalışmaktadır. Bir gün Ayten’in Kosovalı bakıcısı Lena, evde bir kaza geçirir ve bu olay taraflar arasında hukuksal boyutlara varan sorunları tetikler. Ayten ve oğlunun baskılarıyla Lena’yı ikna etmeye zorlanan Sevim, sınıfsal, ahlaki ve vicdani çelişkiler arasında sıkışıp kalacaktır.
Kedi, yalnız bir hayvandır. Evi büyük bir sel tarafından yerle bir edilince, çeşitli hayvan türlerinin yaşadığı bir teknede sığınak bulur ve farklılıklarına rağmen onlarla işbirliği yapmak zorunda kalır.
Hint sinemasının yükselen yıldızlarından Payal Kapadia’nın bu ilk kurmaca filmi, ülkesindeki toplumsal kırılmayı şiirsel bir duyarlılık ve güçlü bir görsel dille yansıtırken bir sevgi, arzu ve feminist özgürleşme öyküsü anlatıyor. Sarsılmaz politik damarıyla da dikkat çeken Aydınlık Hayallerimiz, Mumbai’nin canlı keşmekeşi fonunda iki genç hemşireyi ve yakın arkadaşlıklarını gözlemliyor. İki kadının birbirinde teselli ve güç bulmalarını izlerken, bir yandan da devasa kentin acımasız, vurdumduymaz, dur durak bilmez temposuna kapılıyoruz. Payal Kapadia, 2021 yılında A Night of Knowing Nothing / Hiçbir Şey Bilmediğimiz Bir Gece ile Cannes’da en iyi belgesel dalında Altın Göz ödülünü kazanmıştı.
13 yaşındaki Fidan, ülkenin en önemli lisesine gitmeye hak kazandığını öğrenir. Hayali gerçekleşmiş ama sevindirmemiş, yaşanan üzücü olayların gölgesinde kalmıştır. Yakın zaman önce vefat eden annesinin yokluğunda, hem olan biteni kavramakta zorlanan küçük kardeşini hem de büyük bir çöküş içinde olan babasını bırakıp İstanbul’a gitmek büyük bir karar haline gelir Fidan için. Sürüklendiği yol ayrımında seçeceği yön, onun geleceğini belirleyecektir.
Paul Schrader, Master Gardener / Usta Bahçıvan’ın (2022) ardından yönettiği yıldızlarla dolu yeni filminde yine manevi kurtuluş arayan bir adamın karanlık geçmişine ışık tutuyor. Schrader’ı American Gigolo’dan 44 yıl sonra Richard Gere ile yeniden bir araya getiren filmde Gere, hayatının son demlerini yaşayan belgeselci Leonard Fife’ı canlandırıyor. Ünlü olduğu kadar tartışmalı belgeselci Fife, eski öğrencilerinden birine son bir röportaj vererek hayatı hakkındaki tüm gerçekleri anlatmaya karar veriyor. Durumdan habersiz eşinin ve kameraların önünde filme alınan bu itirafnamede Fife, Vietnam savaşı sırasında askerden kaçarak ABD’den Kanada’ya gittiğini açıklıyor. Fife’ın gençliğini Jacob Elordi canlandırıyor. Parçalı anılardan ve farklı video formatlarından oluşan bir bulmaca olarak kurgulanan Oh, Canada, dünya prömiyerini Cannes’da ana yarışmada yaptı.