Nimet, yaşadığı trajik bir çocuk kaybının ardından İstanbul’un muhafazakar mahallelerinden birinde sıkışıp kalırken, ömrünü birlikte geçirdiği küçük kardeşi Öznur da aile içindeki bambaşka bir sırrı taşımakta ve kendi mücadelesini vermektedir.
Kedi, yalnız bir hayvandır. Evi büyük bir sel tarafından yerle bir edilince, çeşitli hayvan türlerinin yaşadığı bir teknede sığınak bulur ve farklılıklarına rağmen onlarla işbirliği yapmak zorunda kalır.
Çok bilinmeyen, genelde yer altı camiasının tanıdığı bir müzisyen olan Adam, yaşadığı toplumun ve insanlığın aldığı halden dolayı depresif ve çok mutsuz haldedir. Onu hayata bağlayan Eve adındaki sevgilisi ile olan aşkları ise yüzyıllardır sürmektedir; zira Adam ve Eve aşkları hiç tükenmeyen iki vampirdir! Fakat bu ölümsüz ve uzun soluklu aşk Eve’in küçük kız kardeşi Ava tarafından sekteye uğrayacaktır.
“Relatos Salvajes” (Asabiyim Ben), öfkenin ve adaletin sınırlarını zorlayan altı hikâyeden oluşan bir patlama… Bir uçakta, yolcuların tesadüfi bir şekilde aynı adamla bağlantılı olduğunu keşfetmesiyle başlayan gerilim, intikamın en uç noktasına varır. Küçük bir lokantada, geçmişin acıları zehirli bir tabakta sunulurken, otoyolda hız ve kibir ölümcül bir dansa dönüşür. Bir adam, sistemin acımasız düzenine karşı “Bombita” lakabıyla modern bir halk kahramanına evrilirken, bir başka baba, paranın her şeyi satın alabileceğini zanneder ama beklenmedik bir adalet onu köşeye sıkıştırır. Son perde ise bir düğünde açılır; ihanetle sarsılan bir gelin, öfkesini ve tutkusunu aynı anda serbest bırakır, düğün masası bir savaş alanına dönüşür. İnsan doğasının en ilkel dürtüleriyle yüzleştiği bu çılgın hikâyelerde, mizah ve trajedi el ele dans eder.
Metin 30’lu yaşlarında hayatını TV’lere skeç yazarak kazanan bir adamdır. Yazdığı senaryoları reddedilen bir gün gittiği barda, hayatını tümüyle değiştiren Duygu’yla tanışır. Duygu ve Metin bir masala başlarlar ama sonu başından belli bir masaldır bu.
BBC’nin hit TV dizisi Fleabag’e ilham veren Phoebe Waller-Bridge’in yazıp canlandırdığı ödüllü oyun Fleabag 2019’da Londra West End’de sahnelenmesinin ardından National Theatre Live ile beyaz perdeye taşınıyor. Waller-Bridge’in tek kişilik gösterisi Fleabag, kendine özgü şekilde yaşayan bir kadının iç dünyasına bir bakış sunuyor. Fleabag seks takıntılı, filtresiz ve bencil görünebilir, ancak bu buzdağının sadece görünen kısmını oluşturuyor. Aile ve arkadaşlık ilişkilerinde yaşadığı sıkıntıların yanı sıra işlettiği kafeyi ayakta tutmaya çalışan Fleabag, bir anda kendini kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış olarak bulacaktır.
Aniden geliveren mutluluk taptaze, ışıltılı bir ikinci bahar getirebilir, üstelik bunun yaşla hiç ilgisi yoktur. Yetmiş yaşındaki Mahin, kocası öldüğünden, kızı da Avrupa’ya gittiğinden beri Tahran’da tek başına yaşamaktadır. Bir öğleden sonra çay içmeye çıkınca yalnızlık rutini kırılır ve aşk hayatı yeniden canlanır. Bu film, Beyaz İneğin Türküsü’nün ardından Maryam Moghaddam ve Behtash Sanaeeha’nın birlikte yönettikleri ikinci uzun metrajlı film. En Sevdiğim Pastam, prömiyerini Şubat ayında Altın Ayı için yarıştığı Berlin Film Festivali’nde yaptı ancak yönetmenler seyahat yasağı ve cezai suçlamalar nedeniyle festivale katılamadılar. Aynı anda hem trajik hem iç açıcı hem de komik olabilen film, The Guardian’a göre “harika bir biçimde tatlı ve komik,” The Hollywood Reporter’a göreyse“hayattan leziz bir dilim.”
Cannes’da çok beğenilen ve çokça konuşulan, eleştirmenlerce “Birinci sınıf bir başyapıt… Bu yıl prömiyerini yapan en kusursuz eser.” sözleriyle övülen film 18. yüzyılda, bir ressamın modeliyle aşkını anlatıyor. Ressam Marianne’a, manastırdan henüz çıkan ve evlenmek üzere olan genç Héloïse’in portresi sipariş edilir. Ancak Marianne, bu portreyi Héloïse’dan habersiz çizmelidir. Bu kısıtlamanın önüne geçmek için Marianne, gönülsüz gelin adayı Héloïse’ı önce gözlemler sonra da onunla yakınlaşır. Yüzyıllar boyu gözardı edilen ve yapıtları unutulan kadın ressamlardan esinlenen yönetmen Céline Sciamma’yı yönettiği Tomboy ve senaryosunu yazdığı Kabakçığın Hayatı ile tanıyoruz.
*16 yaş ve üzeri izleyici kitlesi içindir. Cinsellik ve olumsuz örnek oluşturabilecek unsurlar içerir.
Suriyeli Hamit, rejimin firari liderlerinin peşindeki gizli bir grubun parçasıdır. Görevi onu Fransa’ya, yüzleşmesi gerektiği işkencecisinin peşine düşürür. Ancak baskı, şüphe ve intikam hissi sağ duyusunu gölgelemişken, gerçekten emin olabilecek midir?
19 yaşındaki cesur ve hararetli Liane, annesi ve kız kardeşiyle Güney Fransa’da kuru güneşin altındaki Fréjus’ta yaşar. Güzelliğe ve “önemli biri” olmaya kafayı takar. Reality şovlarını, ihtiyaç duyduğu sevgiye erişeceği bir fırsat olarak görür. “Miracle Island” programı seçmelerine gittiğinde hayatı değişecektir.
Bir aile, banliyödeki yeni evlerine yerleştikten sonra burada yalnız olmadıklarını fark eder.
Hayatının aşkı Zoe’yi kaybetmenin acısıyla yas tutan Sal, anılara hapsolmuş bir hayat sürmektedir. Sal için endişelenen kız kardeşi Ebe, ölenlerin bilincini bir süreliğine geri getiren bir teknoloji olan Another End’i denemesini önerir. Sal, başka bir kadının bedeninde Zoe ile yeniden buluşur. Parçalanmış aşkları yeniden bütünleşir: birlikte hayatın, aşkın ve vedanın kısa ama yoğun anlarını paylaşırlar. Ancak program sona erdiğinde, Sal bırakmayı reddeder. Çaresizce, Zoe’yi, bedenini ödünç veren Ava’da aramaya başlar.
İstanbul’un yoksul bir semtinde kızı, damadı ve torunuyla birlikte yaşayan Sevim, uzun yıllardır Ayten adlı zengin bir kadının evinde gündelikçi olarak çalışmaktadır. Bir gün Ayten’in Kosovalı bakıcısı Lena, evde bir kaza geçirir ve bu olay taraflar arasında hukuksal boyutlara varan sorunları tetikler. Ayten ve oğlunun baskılarıyla Lena’yı ikna etmeye zorlanan Sevim, sınıfsal, ahlaki ve vicdani çelişkiler arasında sıkışıp kalacaktır.
Kedi, yalnız bir hayvandır. Evi büyük bir sel tarafından yerle bir edilince, çeşitli hayvan türlerinin yaşadığı bir teknede sığınak bulur ve farklılıklarına rağmen onlarla işbirliği yapmak zorunda kalır.
Hint sinemasının yükselen yıldızlarından Payal Kapadia’nın bu ilk kurmaca filmi, ülkesindeki toplumsal kırılmayı şiirsel bir duyarlılık ve güçlü bir görsel dille yansıtırken bir sevgi, arzu ve feminist özgürleşme öyküsü anlatıyor. Sarsılmaz politik damarıyla da dikkat çeken Aydınlık Hayallerimiz, Mumbai’nin canlı keşmekeşi fonunda iki genç hemşireyi ve yakın arkadaşlıklarını gözlemliyor. İki kadının birbirinde teselli ve güç bulmalarını izlerken, bir yandan da devasa kentin acımasız, vurdumduymaz, dur durak bilmez temposuna kapılıyoruz. Payal Kapadia, 2021 yılında A Night of Knowing Nothing / Hiçbir Şey Bilmediğimiz Bir Gece ile Cannes’da en iyi belgesel dalında Altın Göz ödülünü kazanmıştı.
13 yaşındaki Fidan, ülkenin en önemli lisesine gitmeye hak kazandığını öğrenir. Hayali gerçekleşmiş ama sevindirmemiş, yaşanan üzücü olayların gölgesinde kalmıştır. Yakın zaman önce vefat eden annesinin yokluğunda, hem olan biteni kavramakta zorlanan küçük kardeşini hem de büyük bir çöküş içinde olan babasını bırakıp İstanbul’a gitmek büyük bir karar haline gelir Fidan için. Sürüklendiği yol ayrımında seçeceği yön, onun geleceğini belirleyecektir.
Paul Schrader, Master Gardener / Usta Bahçıvan’ın (2022) ardından yönettiği yıldızlarla dolu yeni filminde yine manevi kurtuluş arayan bir adamın karanlık geçmişine ışık tutuyor. Schrader’ı American Gigolo’dan 44 yıl sonra Richard Gere ile yeniden bir araya getiren filmde Gere, hayatının son demlerini yaşayan belgeselci Leonard Fife’ı canlandırıyor. Ünlü olduğu kadar tartışmalı belgeselci Fife, eski öğrencilerinden birine son bir röportaj vererek hayatı hakkındaki tüm gerçekleri anlatmaya karar veriyor. Durumdan habersiz eşinin ve kameraların önünde filme alınan bu itirafnamede Fife, Vietnam savaşı sırasında askerden kaçarak ABD’den Kanada’ya gittiğini açıklıyor. Fife’ın gençliğini Jacob Elordi canlandırıyor. Parçalı anılardan ve farklı video formatlarından oluşan bir bulmaca olarak kurgulanan Oh, Canada, dünya prömiyerini Cannes’da ana yarışmada yaptı.